Duygusal Zeka

"Duygusal zeka", 1995te D. Goleman'ın Duygusal Zeka kitabının yaygınlaşmasıyla popüler bir kavram oldu.

Duygusal zeka adı altında olmasa da, bu yaklaşımla ilk olarak 70li yıllarda Belçika’da Pedagoji okurken tanıştım. Benim açımdan iç yolculuğumun başlangıcıydı bu - bir kere başladı mı hiç bitmeyen bir öğrenme süreci.

Tarihçesi C.G. Jung'un duygu vurgularından başlayan ve temeli psikolojik teorinin derinlerine giden bu kavrama ilk olarak, öğrenme üzerindeki olumlu etkilerini gözlemleyen eğitimciler sahip çıkmak istedi. Ne var ki, dünyanın hiç bir yerinde radikal eğitim değişiklerine yatırım yapma gücü olmayan eğitim sektörü, duygusal zekanın üretimdeki artış ve iş yerindeki olumlu etkilerini gözlemleyen çağdaş iş dünyasının yanında yetersiz kaldı.
 
Günümüzde akademik ortamlarda duygusal zeka yerine, daha kapsamlı ve benzer içerikli sosyal-duygusal öğrenme kavramı kullanılıyor. Sosyal-duygusal öğrenme son yıllarda pozitif psikoloji çalışmalarının odak noktalarından biri oldu.
 
Bu yaklaşımın enerji ve şifa alanlarında çalışanlar için de olmazsa olmaz bir nitelik olduğunu düşünüyorum. Sevgi enerjisinin yükselişinin yolu kesinlikle duygu-okur yazarlığından  geçiyor ve sevginin gücünü hissedenler için akış kolaylaşıyor. 

Seviyorum demek yeterli olmadığında, kendinize ya da başkasına ulaşamadığınızda duygusal zeka devreye giriyor ve bazen mucizeler yaratabiliyor.

Duygusal zekanın sevgiye giden yolu açtığını ve ruhsal büyümenin yolunun duygulardan geçtiğini düşünüyorum.